Pozitif Yönetim

Pozitif Yönetim

‘’Müjde Padişahım, yakınlarınız arasında en uzun ömürlü kişi siz olacaksınız!’’ dedi rüya tabircisi…

Çoğumuzun bildiği meşhur hikayedir. Genelde satış & pazarlama için kullanılır ama yine de hikayedeki pozitiflik algısı beni harekete geçirdi. Bilmeyenler için kısa hikâye şöyle:

‘’Vakti zamanında padişahın biri ilginç bir rüya görür. Ertesi gün yaverlerine haber eder ve ülkenin en iyi rüya tabircisini sarayına getirtir. Padişah rüyasını anlatır. Rüyayı dinleyen rüya tabircisi, biraz düşündükten sonra padişaha cevap verir: “Padişahım, tüm yakınlarınız ölecek ve yalnız kalacaksınız.” Bu cevap padişahın hiç hoşuna gitmez ve yaverlerinden bu kişinin kellesinin derhal alınmasını ister. Yaverler padişahın emrini yerine getirir ve rüya tabircisini öldürdükten sonra yenisini padişahın önüne getirirler. Yeni tabirci de padişahın rüyasını dinler ve diğer tabirci ile aynı fikirdedir. Ancak padişaha verdiği yanıt şöyledir: “Müjde Padişahım, yakınlarınız arasındaki en uzun ömürlü kişi siz olacaksınız!” Bu cümleyi duyan padişah, çok sevinir ve tabirciyi ağırlığınca altınla ödüllendirir.’’

Olumsuz durumları bile olumlu bir şekilde anlatmak beceri ister. Buna ‘’pozitif olma durumu’’ diyoruz. Pozitif insan, pozitif yaklaşım, pozitif psikoloji, pozitif yorum, pozitif örgüt, pozitif toplum, pozitif kurum, pozitif yönetim…

Geçtiğimiz yıllarda HP, logosunun yanına küçük bir ‘’+’’ sembolü koyup reklam çıkmıştı. O kadar çok şey anlatıyordu ki. İnsan bu sembolü gördüğünde binlerce olumlu, katma değerli, üretken, çoğalan, büyüyen bir düşünce alemine dalıyor. Basit ama bu kadar etkili olan şey neydi? Son bir yıldır Corona testlerinin ‘‘+’’ çıkma durumunu saymazsak, toplama çıkarmayı öğrendiğimiz günden beri bu ‘’+’’ sembol hep hayatımıza değer kattı.

İşimizi keyifli hale getirmek, tutkuyla çalışmak, kuruma bağlanmak, güçlü yönlerinin farkına varmak, işimizde ve dilimizde yapıcı olmak, engellerden güçlenerek çıkmak, kulağa nasıl geliyor… Güzel geliyor değil mi? Kim böyle bir şirkette çalışmak istemez ki! Bu başlıklar, aslında pozitif yönetimin alt başlıklarıdır.

‘‘Pozitiflik bu kadar kolay mı?’’ sorusuna cevap; elbette HAYIR. İlk çağlardan itibaren olumsuza yönelişimizin temelinde başka duygular vardı. Olumsuz bir haber aldığımızda görmezden gelirsek belki canımıza mal olacak, olumlu bir haberi görmezden gelme en fazla pişmanlık getirecekti. Olumsuza meylimiz, bu yüzden. Kara haber tez yayılır sözünü herkes bilir. Tam da buradan çıkmıştır. Aslında insanlar arasındaki fark çok küçüktür. Ama bu küçük fark, çok büyük bir farka neden olur. Küçük fark tutumlarımızdandır. Bu tutumun olumlu veya olumsuz olması ise büyük farkı doğurur (W.Clement Stone).

Pozitif psikolojinin kökeni tam olarak bilinmese de binlerce yıldır dini, ahlaki, felsefi inançlar, bu bilgileri anlattı durdu. İş hayatımıza ve günümüz sosyal yaşamına sokan isim ise 1980’lerin başında David Cooperrider’dır. Kendisi ‘’Olumlu/Kadrini Bilerek Sorgulama’’ metodunun da mimarıdır. Bunu bir adım ileriye götüren, öncelikle psikologların dikkatini çeken, olumsuz şeylere değil de olumlu düşünme biçimlerine yönlendiren isim Prof. Dr. Martin Seligman olmuştur. Minik bir örnek verecek olursak; matematikte kötü ama tenisi çok seven bir çocuğa, ekstra tenis derslerini aldırma yaklaşımı diyebiliriz. Mutlu olduğu alanlarda daha da kendini geliştirsin ve başarılı olsun.

Nerden Başlamalı?

Bütün her şeyi bir kenara bırakın. Konunun derinlemesine analizlerine, yol yöntem, kurallar vs. her yerde rastlayabilir, bulup okuyabilirsiniz. Ama bir şey var ki hep elimizin altındaydı. Bazen görmedik, bazen göremedik, bazen de birilerinin hatırlatması gerekti. Cevaba geçmeden önce bir şeyi hatırlamakta fayda var. İdil Türkmenoğlu’nun dediği gibi: ‘’Bu hayatta herkes İK yöneticisidir.’’ İK sadece şirketlerde bulunması gereken bir departman değildir. Kendinizden hesap edin; öncelikle kendinizi yönetiyorsunuz (zor iş), sonra ailenizi, çevrenizi, eşinizi-dostunuzu, akrabalarınızı, uzak tanıdıklarınızı… Sabah çocuğunu okula yollayan şefkatli bir anne, mesai saatlerinde üst düzey yönetici, akşam arkadaşlarıyla hafiften dedikodu yapıp, biraz iş konuşup kafa dağıtan bir insan. Basit bir örnekte bile ne kadar çok ilişki, tavır, tutum ve şapka değiştirildiğini görebilirsiniz.

Herkes İK yöneticisi olduğunun farkına vardı sanırım. Peki bu kadar ilişkiyi yönetmeye başlamadan önce bilmemiz gereken nedir?  Bilmemiz gereken birazcık beden-zihin davranışları aslında. Bazen zihin bedeni yönlendirir, bazen de beden zihni. Şimdi bir limon düşünün, dolaptan almışsınız, kestiniz, dilinize götürdünüz veeee… ağzınız sulandı değil mi? Evet bu örnek zihnin bedeni yönlendirmesi.  Peki beden zihni nasıl yönlendiriyor. Sıcak havalarda güneş gözlüğü takmadığınızda biraz asabi ve sinirli olduğunuzun farkında mısınız? Güneşten dolayı çatılmış kaşlar, beyne direk mesaj yollar. Tehlikeli bir durum var. Beyinde savaş veya kaç moduna geçer. Durduk yere sinirli ve gergin olmamızın sebebi budur.

Şimdi sıkı durun: Minik bir bedensel hareketinizin, vücuttaki kortizol ve adrenalin gibi stres hormonlarını bir anda düşürecek desem. Kalp ve nabız değerlerinizi kısa sürede normale çevirecek desem. Lotodan 21 Milyon TL kazanmışçasına sevinme hissi uyandıracak, 2 bin parça çikolata yemiş kadar dopamin salgılatacak desem. Çocukken günde ortalama 400 defa yaptığımız ama yetişkinlikte 15 ortalamayla devam ettiğimiz, azalttığımız bir bedensel hareketimiz var desem.

Milyonlarca yıldır süregelen bir genetik şifre; ‘’Seni tehdit olarak görmüyorum ve benden sana zarar gelmez.’’ demenin oturmuş dili. Buldunuz sanırım; evet ‘‘gülümseme’’.

İşimizde ve ilişkilerimizde pozitifliğe buradan başlayabiliriz.

Unutmayın; gülmek, aniden çıkılan bir tatil gibidir.

Hep gülmeniz dileğiyle…

Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.

Önceki

FARKINDALIK

Sonraki

Saha Çağrı Yönetimi