Müşteri Deneyim Merkezlerinin En Meşhur Kötü Karakteri: Kaçan Çağrılar (Abandoned Calls) Yazı Dizisi 5/7
Öncelikle başa çıkmak istediğimiz duyguyu tanımlamak ve anlamak gerekiyor. Belki de başa çıkmaya çalışmamak en doğrusu…
“Stres, bireyin fizik ve sosyal çevredeki uyumsuz koşullar nedeniyle bedensel ve psikolojik sınırlarının ötesinde harcadığı gayrettir.”
Doğan Cüceloğlu
Günümüzde insanı doğasının üstünde zorlayan her duygu için geliştirilen ortak bir bakış açısı var ki, kabul et ve bununla yaşamayı öğrenmeyi öğren. Örneğin her yeni güne bunsuz bir gün olsun, şunsuz bir gün olsun, aman ha beni zorlayan hiçbir şey olmasın psikolojisiyle başladığında, aslında fark etmeden neden korkuyorsan ve istemiyorsan onu yaşıyorsun.
Geçtiğimiz günlerde farklı bir konu için bir anda aklımdan geçen bir ifade biçimi, adına stres dediğimiz ve yaşam kalitemizi olumsuz etkileyen duyguyla başa çıkmanın bir yolu olabilir mi? Algıyı Fermente Etmek neden olmasın ki 😊 Her şeyin fermente olanı daha bir lezzetli ve kıymetli olmuyor mu? O halde dış dünyaya ve olaylara karşı algımızı bir süre bekletmek, bir uyuyup uyanmak, bir an durmak (korkma sen durunca dünya durmayacak😊) bizi zorlayan durumların üstesinden daha kolay gelmemizi sağlamaz mı sizce de?
Örneğin yeni başladığınız bir işte ana stres kaynaklarını düşünelim. Neler olabilir?
Yapacağınız işe ilgili yeterli bilgiye sahip olmamak, yeterli eğitim almamış olmak,
Kimsenin sizi tanımadığı bir ortamda kendini yine yeniden anlatmak ve ispatlamak,
İletişim kazaları,
Bu örnekler çoğaltılabilir. Stresle başa çıkmaya çalışırken, stres kaynaklarını doğru analiz edebildiğiniz taktirde, talep etmekten, iletişim kurmaktan, yardım istemekten çekinmeyin. Hatta bazen analiz etme sürecinde de destek almak faydalı olacaktır.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki:
Ya olursa korkusu yaşadığımız olayların %40’ı asla gerçekleşmiyor.
Sağlıkla ilgili endişelerimiz stresin %10’unu,
İnsanların söyledikleri, tüm streslerin %12’sini oluşturuyor.
Tüm kaygıların %30’unun kaynağı geçmiştir.
Aslında sadece kaygılarımızın %8’i kaygılanmaya değer… %8 ‘i çözersek geriye pek de bir şey kalmıyor sanki 😊
Şimdiye kadar anlattıklarımız olumsuz stresle bağlantılıydı. Biraz da insanı hayata bağlayan, yaşam enerjisini arttıran, hedeflerine ulaşmasında onu destekleyen olumlu stresten bahsedelim.
Uzun yıllar önce tiyatro eğitimi almış ve naçizane bir iki de oyunda oynamış birisi olarak burada kendi tecrübemden yola çıkmak isterim. Oyuna hazırlık sürecinde birçok prova alırsınız. Her provada aynı oyunculuk performansını gösteremeyebilirsiniz. Ancak iş oyunun ilk sahneleneceği güne geldiğinde midenize giren kramplar, çok sevdiğiniz ama ya olmazsa duygusuyla gitmek ya da kalmak arasında kaldığınız perde arkasından, tek tek her izleyicinin yüzünü okumaya çalışırsınız. Çünkü bilirsiniz ki insanların kalpleri birbirine bağlıdır ve aslında her insan diğerine iyi geleni kendi özünde saklar. Yani izleyiciden güç almaya çalışırsınız. Buradaki stres etmeni en ilkel haliyle beğenilmeme korkusudur.
Sonra ilk perde, sizin sıranız, replikleriniz vs vs bir bakarsınız ki provaların da üstünde bir performansla oyunu tamamlamışsınız. İşte o en ilkel haliyle beğenilmeme korkusu sizi en iyi performansınızı sergilemeye itmiştir.
Özetle stresle başa çıkmak zor olduğu kadar doğru analiz ettiğinizde ve onu kullanmayı öğrendiğinizde hayatınızdaki en önemli itici gücünüz haline gelecektir.
Öz saygınızla, içinizdeki yaşam enerjinizle ve de mutlulukla dolu, her ne kadar yönetebilsek de 😊 ‘’stresten’’ uzak bir yaşam dileklerimle…